8 Ekim 2012 Pazartesi

Yeni Bir Yıkım Yasasına Doğru

Bir yandan Akçakale’ye düşen bombalar, meclisten geçen tezkereler, Şemzinan’da neler oluyor derken bütün bu hengamede kimsenin “Esad mı Esed mi” tartışması kadar bile dikkatini çekmeyen bir yasa taslağını akedemisyenlerin “tartışmasına” açtı YÖK. Tartışma sözcüğünü tırnak içinde kullanıyoruz zira akedemisyenlerin bu taslağa esastan karşı çıkma imkanları yok. Sadece eklemek istedikleri veya karşı çıktıkları bir şey varsa kendilerine ayrılan “comment” butonuna yazabilecekler. Esasen bu ekleme/çıkarmaların hizmet edeceği tek şey taslağın esasının daha iyi uygulanmasından başka bir şey olmayacak. Bunun demokratik bir tartışma olmadığını düşünmüyoruz. Böyle düşünmemizin üç temel sebebi var:
1-      Bu taslağın belli yerleri rötüşlanarak yada makyajlanarak düzeltilebileceğini düşünmüyoruz ve esastan karşı çıkıyoruz. Sebeplerine ileride değineceğiz. Kaldı ki bu taslağın gönderildiği akedemisyenlerin bu taslağa esastan karşı çıkmak gibi bir opsiyonları da yok.
2-      Üniversiteleri bu kadar yakından ilgilendiren bir başlığın üniversitelerin bütün bileşenleriyle tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bileşenlerin sadece akedemisyenler olmadığını biliyoruz. Ayrıca akedemisyenlerin de bu konuda belli sınırlar dışında fikir belirtme özgürlükleri yok.

Yeni bir Yükseköğretim Yasasına doğru... mu acaba?
“Yeni bir Yükseköğretim yasasına doğru” başlığını taşıyan 26 sayfalık metinde “yeni”(26 kere),“yeniden yapılandırma”(11 kere),  “özerklik”(6 kere),  “özgür”(3 kere) gibi “janjanlı” sözcükler bol bol kullanılmış. İkide bir konuyla bir alakası varmış “bölgesel ve küresel bir güç olma” iddiasındaki ülkemiz araya sıkıştırılmış. Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim, metnin üniversite yönetim organlarını anlattığı 3-4 sayfası ve son sayfadaki akedemik personelin çalışma koşullarını belirleyen maddeler dışında kalan bölümünü okumaya aslında hiç gerek yok. Geri kalan sayfalar güya metnin çerçevesini çiziyor ama uygulamada neler olacağına dair hiç bir şey anlatmıyor. Zaten anlatmak gibi bir derdi olduğunu pek söyleyemeyiz. Sanki insanlar bunu uzun uzun okumaktan sıkılsın, çizilen çerçevede kullanılan “janjanlı” sözcüklerden dolayı güzel bir şey zannetsin, uygulamaya ilişkin kısımları okumasınlar diye yazılmış izlenimi uyandırıyor. Akedemisyenlerin bile çoğunun ilk günlerde metni okumadığını düşünürsek başarılı olmadıklarını söyleyemeyiz!

“yeni” taslakta yeni olan ne?
Yeni taslakta yükseköğretim kurumlarının tasnifi gene aynı şekilde Devlet, Vakıf ve Özel olarak tasnif ediliyor. Bir değişiklik olarak artık yabancı yükseköğrenim kurumlarının türkiye’de okul açabilecek olması söylenebilir. Gene de esasa ilişkin bir değişim değil. Esasa ilişkin ve bizi asıl etkileyecek olana geçersek Devlet üniversitelerinin kurumsallaşmış ve kurumsallaşmamış olanlar olarak ikiye ayrılmasıdır. Kurumsallaşmanın şartlarına da uzun uzun girmeyeceğiz. Sadece belirleyici olanlarından bahsedeceğiz. Nedir onlar dersek temel olarak iki tanesidir: 1- son beş yıl içinde üniversite’nin giderlerinin Bakanlar Kurulunun belirlediği oranda yada daha fazlasını özkaynaklarından sağlaması 2- üniversitenin öğretim elemanlarının 3 yıllık akedemik faaliyet puan ortalamasının 10 yıldır faaliyet gösteren devlet üniversitelerinin ortalamasından daha fazla olması. Sanırım hepimiz kurumsallaşmış devlet üniversitesi diyince hangi üniversitelerden bahsedildiğini anlamıştır. Açıkçası uzun bu şartları yazacaklarına “ODTÜ, Boğaziçi...” diye başlayan bir liste yazsalardı hem daha kısa hem de daha anlaşılır olurdu. İşte bu tür elit üniversitelere üniversite konseyi kurulması karara alınıyor. Üniversite kendisi kurmazsa bakanlar kurulu kararıyla kurulacak! Birisi özerk üniversiteden mi bahsetmişti?

Üniversite konseyi nedir, ne iş yapar?
Öncelikle üniversite konseyinin kimlerden oluştuğunda bahsetmekte fayda var. Üniversite Konseyi, 5 tane her biri farklı fakülteden öğretim üyesi, 2 tanesi bakanlar kurulu, 2 tanesi YÖK(birileri utanmadan hala özerklik diyor) tarafından atanacak. Bu dokuz üyenin seçeceği üniversitenin eski mezunlarından birisi(işadamı olacağını kestirmek hiç zor değil) ve şehrin vergi rekortmenlerinden yada üniversiteye en çok bağış yapan kişilerden birisinden oluşuyor. Yani üniversiteleri özerkleştirmek iddiasıyla yola çıkan paketin kuracağı kurumun 11 üyesinden 6’sı ya üniversite tarafından atanmıyor yada düpedüz üniversite dışı bileşenlerden oluşuyor. Buna da kılıf hazırlanmış durumda: üniversitekonseyi üniversitenin en üst organı değil. Ama Üniversite Konseyinin yetkilerine baktığımızda hiçte öyle olmadığı ortaya çıkıyor.
Peki ne yapıyor bu Üniversite Konseyi?
Rektör ve Dekanları atıyor ama haşa üniversitenin en yüksek yönetim organı değil!
Üniversite performans programını belirliyor.
Üniversite adına gayrımenkul alabiliyor, kamulaştırma yapabiliyor.
Üniversitenin mülkiyetindeki gayrımenkuller üzerinden üçüncü kişilere ayni hak verebiliyor.
Öğrenim ücretlerini belirleyebiliyor(hani harçlar kalkmıştı)
Üniversite personelinin ücretlerini belirleyebiliyor.

Yani bir üniversitenin alabileceği neredeyse bütün kararları bu konsey alıyor. Üniversite adına geyrımenkul almak, üçüncü kişilere devretmek gibi ermlakçılık işlerinin üniversiteyle ne ilgisi olduğu sorulabilir tabi. Zaten bir ilgisi yok ama bu yasanın geçmesi durumunda kütüphaneyi AVM olarak görmemiz gayet mümkün. Ha keza ODTÜ’den yol geçmesi de...
Öğrenciler açısından asıl kritik nokta ise öğrenim ücretlerinin Üniversite konseyi tarafından belirlenmesi. Bologna programı çerçevesinde Dünya ölçeğinde(pardon küresel) devletin eğitim sübvansiyonlarından giderek elini çektiği bir gerçek. Ülkemizde bu yıl harçların kaldırılması bu çerçevede okunabilir. Harçları toplamayan, devletten sübvansiyon almayan bir üniversitenin nereden gelirlerini karşılayacağı merak konusu. Öğrenim ücretlerini Üniversite Konseyi denilen bir kurulun belirlediği bir ortamda eğitim gayet paralı hale getirilebilir. ODTÜ gibi elit üniversitelerin Kuzey Kıbrıs’a özel kampüs açmak gibi özelleşme girişimleri olduğu zaten bilinen bir şey. Dolayısıyla Türkiye’de iyi bir Üniversiteye gitmek, sonra giderek Yüksek Okul’a gitmek paralı hale gelebilir.
Dolayısıyla yeni yasa taslağını üniversiteye daha önce görülmemiş bir biçimde piyasalaştırmak olarak mümkün.

Yeni yasa taslağı öğretim elemanlarını boş mu bırakıyor?
Elbette bırakmıyor. Uzun uzun aktarmak yerine direk metinden alakalı maddeleri aktarmayı uygun görüyoruz:
·         Yüksek Lisansın bir yayın yada kongre sonrası kabulu
·         Doktora tezinin alana göre 3 veya 5 yayına dayanması; jürinin ağırlı8klı olarak başka üniversitelerden olması; tıpta uzmanlık ve doktoranın birbirinden ayrılması.
·         Akademik kadrolar için norm kadrolar belirlenmesi, norma kadro olmadan unvan verilmemesi
·         Yardımcı Doçentklerin tümünün, doçent ve prıfösörlerin belli bir oranda sözleşmeli olması
·         Akademik unvanların üniversitelerde boş olan kadrolara verilmesi, kadro olmadan doçent unvanı verilmemesi, Akademik unvanların üniversite tarafından verilmesi
·         Akademik unvanlar için asgari atama standartlarının kurul tarafından belirlenmesi, ancak üniversitelerin bu standartların daha üstünde standartlar belirleyebilmesi
·         Akademik personel için tam gün kalıcı kadrolar dışında esnek çalışma modelinin benimsenmesi
   
     Açıkçası çok fazla söze gerek yok, akademik unvanların alınmasının zorlaştırılması ve esnek sömürü. Yakında taşeron bilim adamı getirirlerse şaşırmamak lazım!