19 Ekim 2012 Cuma

ODTÜ'de 21 Öğrenci Açlık Grevinde!

Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde kütüphane önünde 21 öğrenci açlık grevinde. Alana destek için gelenler, selam verenler eksik olmuyor. Ne yapıyor bu insanlar? Ne istiyorlar?
Ankara'nın çeşitli üniversitelerinden yurtsever ve demokrat üniversite öğrencileri; 12 Eylül'den beri Türkiye'nin çeşitli cezaevlerinde kademeli olarak başlatılmış olan açlık grevlerinin destekçisi. “448 gündür ağır bir tecrit altında olan Kürt halkı önderi Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecritin kaldırılmasını ve özgürlük koşullarının sağlanmasını istiyor, anadilde savunma ve eğitim talepleriyle her geçen gün derinleşen savaşa karşı duran açlık grevindeki devrimci tutsakları selamlıyoruz.” diyorlar.
Dün (18.10.2012) saat 17:00'de başlayıp tam bir gün devam etmesi tasarlanan ODTÜ'deki açlık grevindeki öğrencilere, bugün 9:00'da Ankara Üniverisesi'nin Cebeci Yerleşkesi'ndeki öğrencilerin de açlık grevine başladığı haberi geldi. 10 bin tutsağın 39 gündür devam eden açlık grevini görmezden gelen medyaya seslenen öğrenciler; diğer üniversite yerleşkelerinde de başlayacak grevleri destekleyeceklerini belirtiyor, eylemlere sahip çıkan sessiz kalabalığın tek ses haline gelerek birlikte mücadele etmesinin çağrısını yapıyorlar.
Kürt halkı üzerindeki tüm baskıların kaldırılıp, demokratik özerklik temelinde her alandaki haklarının tanınmasını isteyen öğrenciler; ölümlere varmak üzere olan devrimci tutsakların açlık grevlerini görmezden gelen medya nedeniyle duruma duyarsız kalan kamuoyuna seslerini duyurmak için grevde olduklarını belirtiyorlar. “Savaş derinleşiyor, kayıplar artıyor. Cezaevindeki tutsaklar direnişte, halk bunu sahipleniyor. Bir tarihi eşikteyiz bugün. Bu bir barış sürecine evrilmezse, Türk ve Kürt halklarını olumsuz etkileyecek bir hale gelecek. Her geçen an, kaybedilen insanlar demektir. Bu bir kopuşla alakalı. Barışu erteleyemeyiz.” diyorlar. “Elimizdeki olumsuz koşulların olumlu bir hale evrilmesi, ancak kamuoyunun duyarlılığını arttırmasıyla mümkün olacaktır.” derken, ODTÜ ve Ankara Üniversitesi'nde başlayan destek açlık grevlerinin yaygınlaştırılması yönünde çağrı yapıyorlar.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Yeni Bir Yıkım Yasasına Doğru

Bir yandan Akçakale’ye düşen bombalar, meclisten geçen tezkereler, Şemzinan’da neler oluyor derken bütün bu hengamede kimsenin “Esad mı Esed mi” tartışması kadar bile dikkatini çekmeyen bir yasa taslağını akedemisyenlerin “tartışmasına” açtı YÖK. Tartışma sözcüğünü tırnak içinde kullanıyoruz zira akedemisyenlerin bu taslağa esastan karşı çıkma imkanları yok. Sadece eklemek istedikleri veya karşı çıktıkları bir şey varsa kendilerine ayrılan “comment” butonuna yazabilecekler. Esasen bu ekleme/çıkarmaların hizmet edeceği tek şey taslağın esasının daha iyi uygulanmasından başka bir şey olmayacak. Bunun demokratik bir tartışma olmadığını düşünmüyoruz. Böyle düşünmemizin üç temel sebebi var:
1-      Bu taslağın belli yerleri rötüşlanarak yada makyajlanarak düzeltilebileceğini düşünmüyoruz ve esastan karşı çıkıyoruz. Sebeplerine ileride değineceğiz. Kaldı ki bu taslağın gönderildiği akedemisyenlerin bu taslağa esastan karşı çıkmak gibi bir opsiyonları da yok.
2-      Üniversiteleri bu kadar yakından ilgilendiren bir başlığın üniversitelerin bütün bileşenleriyle tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bileşenlerin sadece akedemisyenler olmadığını biliyoruz. Ayrıca akedemisyenlerin de bu konuda belli sınırlar dışında fikir belirtme özgürlükleri yok.

Yeni bir Yükseköğretim Yasasına doğru... mu acaba?
“Yeni bir Yükseköğretim yasasına doğru” başlığını taşıyan 26 sayfalık metinde “yeni”(26 kere),“yeniden yapılandırma”(11 kere),  “özerklik”(6 kere),  “özgür”(3 kere) gibi “janjanlı” sözcükler bol bol kullanılmış. İkide bir konuyla bir alakası varmış “bölgesel ve küresel bir güç olma” iddiasındaki ülkemiz araya sıkıştırılmış. Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim, metnin üniversite yönetim organlarını anlattığı 3-4 sayfası ve son sayfadaki akedemik personelin çalışma koşullarını belirleyen maddeler dışında kalan bölümünü okumaya aslında hiç gerek yok. Geri kalan sayfalar güya metnin çerçevesini çiziyor ama uygulamada neler olacağına dair hiç bir şey anlatmıyor. Zaten anlatmak gibi bir derdi olduğunu pek söyleyemeyiz. Sanki insanlar bunu uzun uzun okumaktan sıkılsın, çizilen çerçevede kullanılan “janjanlı” sözcüklerden dolayı güzel bir şey zannetsin, uygulamaya ilişkin kısımları okumasınlar diye yazılmış izlenimi uyandırıyor. Akedemisyenlerin bile çoğunun ilk günlerde metni okumadığını düşünürsek başarılı olmadıklarını söyleyemeyiz!

“yeni” taslakta yeni olan ne?
Yeni taslakta yükseköğretim kurumlarının tasnifi gene aynı şekilde Devlet, Vakıf ve Özel olarak tasnif ediliyor. Bir değişiklik olarak artık yabancı yükseköğrenim kurumlarının türkiye’de okul açabilecek olması söylenebilir. Gene de esasa ilişkin bir değişim değil. Esasa ilişkin ve bizi asıl etkileyecek olana geçersek Devlet üniversitelerinin kurumsallaşmış ve kurumsallaşmamış olanlar olarak ikiye ayrılmasıdır. Kurumsallaşmanın şartlarına da uzun uzun girmeyeceğiz. Sadece belirleyici olanlarından bahsedeceğiz. Nedir onlar dersek temel olarak iki tanesidir: 1- son beş yıl içinde üniversite’nin giderlerinin Bakanlar Kurulunun belirlediği oranda yada daha fazlasını özkaynaklarından sağlaması 2- üniversitenin öğretim elemanlarının 3 yıllık akedemik faaliyet puan ortalamasının 10 yıldır faaliyet gösteren devlet üniversitelerinin ortalamasından daha fazla olması. Sanırım hepimiz kurumsallaşmış devlet üniversitesi diyince hangi üniversitelerden bahsedildiğini anlamıştır. Açıkçası uzun bu şartları yazacaklarına “ODTÜ, Boğaziçi...” diye başlayan bir liste yazsalardı hem daha kısa hem de daha anlaşılır olurdu. İşte bu tür elit üniversitelere üniversite konseyi kurulması karara alınıyor. Üniversite kendisi kurmazsa bakanlar kurulu kararıyla kurulacak! Birisi özerk üniversiteden mi bahsetmişti?

Üniversite konseyi nedir, ne iş yapar?
Öncelikle üniversite konseyinin kimlerden oluştuğunda bahsetmekte fayda var. Üniversite Konseyi, 5 tane her biri farklı fakülteden öğretim üyesi, 2 tanesi bakanlar kurulu, 2 tanesi YÖK(birileri utanmadan hala özerklik diyor) tarafından atanacak. Bu dokuz üyenin seçeceği üniversitenin eski mezunlarından birisi(işadamı olacağını kestirmek hiç zor değil) ve şehrin vergi rekortmenlerinden yada üniversiteye en çok bağış yapan kişilerden birisinden oluşuyor. Yani üniversiteleri özerkleştirmek iddiasıyla yola çıkan paketin kuracağı kurumun 11 üyesinden 6’sı ya üniversite tarafından atanmıyor yada düpedüz üniversite dışı bileşenlerden oluşuyor. Buna da kılıf hazırlanmış durumda: üniversitekonseyi üniversitenin en üst organı değil. Ama Üniversite Konseyinin yetkilerine baktığımızda hiçte öyle olmadığı ortaya çıkıyor.
Peki ne yapıyor bu Üniversite Konseyi?
Rektör ve Dekanları atıyor ama haşa üniversitenin en yüksek yönetim organı değil!
Üniversite performans programını belirliyor.
Üniversite adına gayrımenkul alabiliyor, kamulaştırma yapabiliyor.
Üniversitenin mülkiyetindeki gayrımenkuller üzerinden üçüncü kişilere ayni hak verebiliyor.
Öğrenim ücretlerini belirleyebiliyor(hani harçlar kalkmıştı)
Üniversite personelinin ücretlerini belirleyebiliyor.

Yani bir üniversitenin alabileceği neredeyse bütün kararları bu konsey alıyor. Üniversite adına geyrımenkul almak, üçüncü kişilere devretmek gibi ermlakçılık işlerinin üniversiteyle ne ilgisi olduğu sorulabilir tabi. Zaten bir ilgisi yok ama bu yasanın geçmesi durumunda kütüphaneyi AVM olarak görmemiz gayet mümkün. Ha keza ODTÜ’den yol geçmesi de...
Öğrenciler açısından asıl kritik nokta ise öğrenim ücretlerinin Üniversite konseyi tarafından belirlenmesi. Bologna programı çerçevesinde Dünya ölçeğinde(pardon küresel) devletin eğitim sübvansiyonlarından giderek elini çektiği bir gerçek. Ülkemizde bu yıl harçların kaldırılması bu çerçevede okunabilir. Harçları toplamayan, devletten sübvansiyon almayan bir üniversitenin nereden gelirlerini karşılayacağı merak konusu. Öğrenim ücretlerini Üniversite Konseyi denilen bir kurulun belirlediği bir ortamda eğitim gayet paralı hale getirilebilir. ODTÜ gibi elit üniversitelerin Kuzey Kıbrıs’a özel kampüs açmak gibi özelleşme girişimleri olduğu zaten bilinen bir şey. Dolayısıyla Türkiye’de iyi bir Üniversiteye gitmek, sonra giderek Yüksek Okul’a gitmek paralı hale gelebilir.
Dolayısıyla yeni yasa taslağını üniversiteye daha önce görülmemiş bir biçimde piyasalaştırmak olarak mümkün.

Yeni yasa taslağı öğretim elemanlarını boş mu bırakıyor?
Elbette bırakmıyor. Uzun uzun aktarmak yerine direk metinden alakalı maddeleri aktarmayı uygun görüyoruz:
·         Yüksek Lisansın bir yayın yada kongre sonrası kabulu
·         Doktora tezinin alana göre 3 veya 5 yayına dayanması; jürinin ağırlı8klı olarak başka üniversitelerden olması; tıpta uzmanlık ve doktoranın birbirinden ayrılması.
·         Akademik kadrolar için norm kadrolar belirlenmesi, norma kadro olmadan unvan verilmemesi
·         Yardımcı Doçentklerin tümünün, doçent ve prıfösörlerin belli bir oranda sözleşmeli olması
·         Akademik unvanların üniversitelerde boş olan kadrolara verilmesi, kadro olmadan doçent unvanı verilmemesi, Akademik unvanların üniversite tarafından verilmesi
·         Akademik unvanlar için asgari atama standartlarının kurul tarafından belirlenmesi, ancak üniversitelerin bu standartların daha üstünde standartlar belirleyebilmesi
·         Akademik personel için tam gün kalıcı kadrolar dışında esnek çalışma modelinin benimsenmesi
   
     Açıkçası çok fazla söze gerek yok, akademik unvanların alınmasının zorlaştırılması ve esnek sömürü. Yakında taşeron bilim adamı getirirlerse şaşırmamak lazım!

11 Mayıs 2012 Cuma

Pazartesi 8:00 - direnişe destek!

TOGO işçilerinin ikinci kez gözaltına alınmasının ardından bugün gerçekleştirilen toplantıda; vereceğimiz desteğin, işçiler gözaltına alınmadan önce başlaması gerektiği dile getirilmiş ve destek için pazartesi 08:00'de A1 kapısında buluşma kararı alınmıştır.
Ayrıca; bugün akşam 18:30'da Kızılay Yüksel Caddesi'nde buluşularak, gözaltından çıkacak olan işçilerle birlikte, İzmir Caddesi'ndeki TOGO mağazası önünde bir basın açıklaması yapılacaktır.

TOGO işçileri tekrar gözaltında!

Dün gözaltına alınan işçilerin, gözaltına alınma sebebi "Pankart asmak" olarak açıklanmış ve sabah gözaltına alınan işçiler, 5'e doğru para cezası ödeyerek serbest bırakılmıştı. Bu sabah da direniş alanına giden işçiler, saat 9 gibi gözaltına alındılar. Direnişin başından beri pankartın TOGO önünde asılı olduğu düşünülürse, gözaltıların başlama nedeninin "pankart asılması" değil de "direnen işçileri yıldırma politikası" olduğu aşikardır. Bu konuda neler yapabileceğimizi konuşmak üzere saat 12:30'da yemekhanede toplanıyoruz.

10 Mayıs 2012 Perşembe

TOGO işçileri gözaltında!

TOGO Ayakkabı Fabrikası'nın önünde günlerdir direnişte olan TOGO işçileri, bu sabah gözaltına alındı. Şuan 10 Nisan karakolundaki işçilerin direnişine destek için, Eğitim-Sen ile birlikte bugün 12:15'te yemekhanede toplanarak direniş alanına gidiyoruz.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Devrim Yürüyüşü

ODTÜ'de gelenekselleştirilen devrim yürüyüşü; bu yıl 9 Mayıs Çarşamba günü, sendikalaştıkları için işten atılan TOGO işçileriyle birlikte gerçekleştirildi. A1 kapısında buluşan öğrenciler; ellerinde bayraklar ve pankartlarla birlik ve dayanışma sloganları eşliğinde önce fizik binası önüne yürüdüler. Daha sonra fizikte toplanan öğrencilerle birleşilerek bir basın açıklamasının ardından devrim şehitleri anıldı ve yürüyüşe buradan devam edildi. En önde öğrencilerin "Direnen TOGO işçilerinin yanındayız" pankartı yer alırken, TOGO'dan gelen işçiler de "TOGO işçisi köle değildir" ve "Sendika, anayasal haktır" dövizleriyle yürüyüşe katıldılar. Yaklaşık 1000-1500 öğrenci, memur, asistan ve öğretim görevlisinden oluşan kitle; marşlar ve sloganlar eşliğinde devrim stadına yürüyerek, pankartlarını stada astılar ve hep birlikte mumlarla "DEVRİM" yazdılar.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

TOGO işçilerine destek

TOGO işçilerinin direnişini destekleme amacıyla bugün yapılan toplantıda;
* afiş ve bildirilerle kampüs içerisinde direnişin duyurulmasına,
* hafta boyunca fizik önünde açılacak bir standta direnişe destek için imza toplanmasına,
* çarşamba günkü devrim yürüyüşüne TOGO işçilerinin de davet edilmesine,
* perşembe günü 12:30'da yemekhanede buluşarak, destek amacıyla direniş alanına gidilmesine karar verildi.

4 Mayıs 2012 Cuma

TOGO'da direniş var!

ODTÜ'nün A1 kapısından çıkıldığında hemen karşımızda gördüğümüz TOGO ayakkabı fabrikasında 35 işçi, sendikaya üye oldukları için işten çıkarıldı! 27 Nisan Cuma günü, Deri-iş Sendikası'na üye olan 9 işçi, işten çıkarılmıştı. İşçilerin sendikalaşma hakkına saygı duymayan işveren; sendikalı diğer işçilerin de sendikadan istifa etmesi için çalıştı ve sonuç alamayınca da 26 sendikalı işçiyi zorunlu izne ayırdı. İzne gönderilen işçilerin ellerine birkaç gün sonra "izin sonrası işten çıkarılacakları" tebligatı ulaştı ve böylece 35 Deri-iş üyesi sendikal nedenle işten atılmış oldu. İşten çıkarılan işçiler; 27 Nisan'dan bu yana TOGO fabrikası önünde direnişte.
Direnen TOGO işçilerine destek için neler yapabileceğimizi konuşmak üzere; direnişteki işçilerin de katılımıyla Pazartesi günü 17:30'da fizikte bir toplantı yapılacak.