Bir yandan Akçakale’ye
düşen bombalar, meclisten geçen tezkereler, Şemzinan’da neler oluyor derken bütün
bu hengamede kimsenin “Esad mı Esed mi” tartışması kadar bile dikkatini
çekmeyen bir yasa taslağını akedemisyenlerin “tartışmasına” açtı YÖK. Tartışma sözcüğünü
tırnak içinde kullanıyoruz zira akedemisyenlerin bu taslağa esastan karşı çıkma
imkanları yok. Sadece eklemek istedikleri veya karşı çıktıkları bir şey varsa
kendilerine ayrılan “comment” butonuna yazabilecekler. Esasen bu
ekleme/çıkarmaların hizmet edeceği tek şey taslağın esasının daha iyi
uygulanmasından başka bir şey olmayacak. Bunun demokratik bir tartışma
olmadığını düşünmüyoruz. Böyle düşünmemizin üç temel sebebi var:
1-
Bu taslağın
belli yerleri rötüşlanarak yada makyajlanarak düzeltilebileceğini düşünmüyoruz
ve esastan karşı çıkıyoruz. Sebeplerine ileride değineceğiz. Kaldı ki bu taslağın
gönderildiği akedemisyenlerin bu taslağa esastan karşı çıkmak gibi bir
opsiyonları da yok.
2-
Üniversiteleri
bu kadar yakından ilgilendiren bir başlığın üniversitelerin bütün
bileşenleriyle tartışmaya açılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bileşenlerin
sadece akedemisyenler olmadığını biliyoruz. Ayrıca akedemisyenlerin de bu
konuda belli sınırlar dışında fikir belirtme özgürlükleri yok.
Yeni bir
Yükseköğretim Yasasına doğru... mu acaba?
“Yeni bir
Yükseköğretim yasasına doğru” başlığını taşıyan 26 sayfalık metinde “yeni”(26
kere),“yeniden yapılandırma”(11 kere), “özerklik”(6
kere), “özgür”(3 kere) gibi “janjanlı”
sözcükler bol bol kullanılmış. İkide bir konuyla bir alakası varmış “bölgesel
ve küresel bir güç olma” iddiasındaki ülkemiz araya sıkıştırılmış. Sonda söyleyeceğimizi
baştan söyleyelim, metnin üniversite yönetim organlarını anlattığı 3-4 sayfası
ve son sayfadaki akedemik personelin çalışma koşullarını belirleyen maddeler
dışında kalan bölümünü okumaya aslında hiç gerek yok. Geri kalan sayfalar güya
metnin çerçevesini çiziyor ama uygulamada neler olacağına dair hiç bir şey
anlatmıyor. Zaten anlatmak gibi bir derdi olduğunu pek söyleyemeyiz. Sanki insanlar
bunu uzun uzun okumaktan sıkılsın, çizilen çerçevede kullanılan “janjanlı”
sözcüklerden dolayı güzel bir şey zannetsin, uygulamaya ilişkin kısımları
okumasınlar diye yazılmış izlenimi uyandırıyor. Akedemisyenlerin bile çoğunun
ilk günlerde metni okumadığını düşünürsek başarılı olmadıklarını söyleyemeyiz!
“yeni” taslakta yeni olan ne?
Yeni taslakta
yükseköğretim kurumlarının tasnifi gene aynı şekilde Devlet, Vakıf ve Özel
olarak tasnif ediliyor. Bir değişiklik olarak artık yabancı yükseköğrenim
kurumlarının türkiye’de okul açabilecek olması söylenebilir. Gene de esasa
ilişkin bir değişim değil. Esasa ilişkin ve bizi asıl etkileyecek olana geçersek
Devlet üniversitelerinin kurumsallaşmış ve kurumsallaşmamış olanlar olarak
ikiye ayrılmasıdır. Kurumsallaşmanın şartlarına da uzun uzun girmeyeceğiz. Sadece
belirleyici olanlarından bahsedeceğiz. Nedir onlar dersek temel olarak iki
tanesidir: 1- son beş yıl içinde üniversite’nin giderlerinin Bakanlar Kurulunun
belirlediği oranda yada daha fazlasını özkaynaklarından sağlaması 2-
üniversitenin öğretim elemanlarının 3 yıllık akedemik faaliyet puan
ortalamasının 10 yıldır faaliyet gösteren devlet üniversitelerinin
ortalamasından daha fazla olması. Sanırım hepimiz kurumsallaşmış devlet
üniversitesi diyince hangi üniversitelerden bahsedildiğini anlamıştır. Açıkçası
uzun bu şartları yazacaklarına “ODTÜ, Boğaziçi...” diye başlayan bir liste
yazsalardı hem daha kısa hem de daha anlaşılır olurdu. İşte bu tür elit
üniversitelere üniversite konseyi kurulması karara alınıyor. Üniversite kendisi
kurmazsa bakanlar kurulu kararıyla kurulacak! Birisi özerk üniversiteden mi
bahsetmişti?
Üniversite konseyi nedir, ne iş yapar?
Öncelikle üniversite
konseyinin kimlerden oluştuğunda bahsetmekte fayda var. Üniversite Konseyi, 5
tane her biri farklı fakülteden öğretim üyesi, 2 tanesi bakanlar kurulu, 2
tanesi YÖK(birileri utanmadan hala özerklik diyor) tarafından atanacak. Bu dokuz
üyenin seçeceği üniversitenin eski mezunlarından birisi(işadamı olacağını
kestirmek hiç zor değil) ve şehrin vergi rekortmenlerinden yada üniversiteye en
çok bağış yapan kişilerden birisinden oluşuyor. Yani üniversiteleri
özerkleştirmek iddiasıyla yola çıkan paketin kuracağı kurumun 11 üyesinden 6’sı
ya üniversite tarafından atanmıyor yada düpedüz üniversite dışı bileşenlerden
oluşuyor. Buna da kılıf hazırlanmış durumda: üniversitekonseyi üniversitenin en
üst organı değil. Ama Üniversite Konseyinin yetkilerine baktığımızda hiçte öyle
olmadığı ortaya çıkıyor.
Peki ne yapıyor
bu Üniversite Konseyi?
Rektör ve Dekanları
atıyor ama haşa üniversitenin en yüksek yönetim organı değil!
Üniversite performans
programını belirliyor.
Üniversite adına
gayrımenkul alabiliyor, kamulaştırma yapabiliyor.
Üniversitenin mülkiyetindeki
gayrımenkuller üzerinden üçüncü kişilere ayni hak verebiliyor.
Öğrenim ücretlerini
belirleyebiliyor(hani harçlar kalkmıştı)
Üniversite personelinin
ücretlerini belirleyebiliyor.
Yani bir
üniversitenin alabileceği neredeyse bütün kararları bu konsey alıyor. Üniversite
adına geyrımenkul almak, üçüncü kişilere devretmek gibi ermlakçılık işlerinin
üniversiteyle ne ilgisi olduğu sorulabilir tabi. Zaten bir ilgisi yok ama bu
yasanın geçmesi durumunda kütüphaneyi AVM olarak görmemiz gayet mümkün. Ha keza
ODTÜ’den yol geçmesi de...
Öğrenciler açısından
asıl kritik nokta ise öğrenim ücretlerinin Üniversite konseyi tarafından
belirlenmesi. Bologna programı çerçevesinde Dünya ölçeğinde(pardon küresel)
devletin eğitim sübvansiyonlarından giderek elini çektiği bir gerçek. Ülkemizde
bu yıl harçların kaldırılması bu çerçevede okunabilir. Harçları toplamayan,
devletten sübvansiyon almayan bir üniversitenin nereden gelirlerini
karşılayacağı merak konusu. Öğrenim ücretlerini Üniversite Konseyi denilen bir
kurulun belirlediği bir ortamda eğitim gayet paralı hale getirilebilir. ODTÜ
gibi elit üniversitelerin Kuzey Kıbrıs’a özel kampüs açmak gibi özelleşme
girişimleri olduğu zaten bilinen bir şey. Dolayısıyla Türkiye’de iyi bir Üniversiteye
gitmek, sonra giderek Yüksek Okul’a gitmek paralı hale gelebilir.
Dolayısıyla yeni
yasa taslağını üniversiteye daha önce görülmemiş bir biçimde piyasalaştırmak
olarak mümkün.
Yeni yasa taslağı öğretim
elemanlarını boş mu bırakıyor?
Elbette bırakmıyor.
Uzun uzun aktarmak yerine direk metinden alakalı maddeleri aktarmayı uygun
görüyoruz:
·
Yüksek
Lisansın bir yayın yada kongre sonrası kabulu
·
Doktora
tezinin alana göre 3 veya 5 yayına dayanması; jürinin ağırlı8klı olarak başka
üniversitelerden olması; tıpta uzmanlık ve doktoranın birbirinden ayrılması.
·
Akademik
kadrolar için norm kadrolar belirlenmesi, norma kadro olmadan unvan verilmemesi
·
Yardımcı
Doçentklerin tümünün, doçent ve prıfösörlerin belli bir oranda sözleşmeli
olması
·
Akademik
unvanların üniversitelerde boş olan kadrolara verilmesi, kadro olmadan doçent
unvanı verilmemesi, Akademik unvanların üniversite tarafından verilmesi
·
Akademik
unvanlar için asgari atama standartlarının kurul tarafından belirlenmesi, ancak
üniversitelerin bu standartların daha üstünde standartlar belirleyebilmesi
·
Akademik
personel için tam gün kalıcı kadrolar dışında esnek çalışma modelinin
benimsenmesi
Açıkçası çok fazla söze gerek yok, akademik unvanların alınmasının
zorlaştırılması ve esnek sömürü. Yakında taşeron bilim adamı getirirlerse
şaşırmamak lazım!